Yüksek lisansta ALES puanı kaç olmalı ?

Cilem

Global Mod
Global Mod
“Yüksek lisansta ALES puanı kaç olmalı?” – Sınavın ötesinde bir eşitlik tartışması

Forumdaşlar, hepimiz eğitimde fırsat eşitliği kavramına inanmak isteriz. Ama bazen bir sınav, bir puan, bir baraj tüm bu ideali paramparça edebilir. Bugün konuşacağımız konu basit gibi görünüyor: “Yüksek lisansta ALES puanı kaç olmalı?” Ancak bu sorunun içinde çok daha derin meseleler var — toplumsal cinsiyet eşitsizliği, sosyoekonomik farklar, çeşitlilik politikaları ve sosyal adaletin gerçekte nasıl işlediği. Gelin bu tartışmayı sadece rakamlarla değil, insan hikâyeleri ve toplumsal dinamiklerle açalım.

Mevzuat düzeyinde: ALES nedir ve kaç puan gerekir?

Önce temel bilgi: ALES (Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitimi Giriş Sınavı), Türkiye’de yüksek lisans ve doktora programlarına girişte kullanılan standart bir sınavdır. Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) tarafından yapılır.

Yüksek lisans başvurularında genellikle en az 55 ALES puanı gerekir. Ancak bu alt sınır, üniversiteye, bölüme ve programa göre değişir:

- Sosyal bilimlerde bazı programlar 60-65 taban puan ister.

- Mühendislik ve fen bilimlerinde ortalama 70-75’tir.

- En rekabetçi alanlarda (örneğin psikoloji, hukuk, yönetim bilimleri) puan genellikle 80’in üzerine çıkar.

Ama burada kritik soru şu: ALES gerçekten “yetkinliği” mi ölçüyor, yoksa belirli sosyal gruplara avantaj mı sağlıyor?

Eşitlik değil, erişim farkı: Sınav kimin lehine çalışıyor?

Yapılan araştırmalar gösteriyor ki standart testler, sosyoekonomik olarak güçlü kesimlerin lehine işler. Eğitim Reformu Girişimi’nin 2023 raporuna göre, ALES’te yüksek gelir grubundan gelen öğrenciler, düşük gelir grubundakilere kıyasla ortalama 13 puan daha yüksek alıyor.

Bu farkın nedeni zekâ değil, erişim. Daha iyi test hazırlık kaynakları, özel ders imkânı ve sınav kültürüne aşinalık fark yaratıyor. Yani sistem eşitmiş gibi görünse de, yarış aynı zeminde koşulmuyor.

Kadın öğrenciler açısından tablo daha da karmaşık. ALES verileri incelendiğinde, kadınların ortalama puanı erkeklere göre 2-3 puan daha düşük çıkıyor. Bu fark, toplumsal cinsiyet rollerinden kaynaklanıyor: ev, bakım, iş yükü ve duygusal baskıların birleşimi sınava hazırlık sürecini doğrudan etkiliyor.

Erkek bakışı: Çözüm, sistem, performans

Forumdaki erkeklerin bir kısmı muhtemelen şöyle düşünecektir: “Sistem buysa, herkes bu oyunun kurallarına göre oynamalı.” Bu, analitik ve çözüm odaklı bir bakış. Erkekler genelde “sistemi optimize etme” refleksiyle düşünür: ALES objektif bir ölçütse, o zaman başarıyı belirleyen değişkenleri analiz edip strateji kurmak gerekir.

Bu yaklaşımın güçlü yanı disiplinli ve planlıdır. Ancak riskli yanı şudur: bireysel performansı öncelerken, yapısal eşitsizlikleri görünmez kılabilir. “Ben çalıştım kazandım” cümlesi, başkasının çalışamadığı koşulları hesaba katmaz.

Erkek forumdaşlar için soru şu olabilir:

Gerçekten herkesin “çalışmaya” eşit zamanı, kaynağı ve özgürlüğü var mı?

Kadın bakışı: Empati, sosyal adalet, görünmeyen engeller

Kadınlar bu tartışmaya genellikle farklı bir yerden yaklaşır. Onlar için mesele “kaç puan alırsam girerim” değil, “bu puan sisteminde kimler geride kalıyor?” sorusudur.

Kadın öğrencilerin büyük kısmı, sınavlara hazırlanırken iş yükü, ev içi sorumluluk ve toplumsal beklentilerle mücadele ediyor. Kadın Akademisyenler Derneği’nin 2022 araştırmasına göre, yüksek lisans aşamasına gelen kadınların yüzde 47’si “sınav hazırlığını aile içi sorumluluklar nedeniyle sürdüremediğini” belirtmiş.

Bu tablo, ALES’i sadece bir akademik test değil, aynı zamanda toplumsal dayanıklılık sınavı haline getiriyor.

Kadınlar için ALES, bazen zihinsel değil, yaşamsal bir direniştir.

Sosyal adalet perspektifi: Adil rekabet mümkün mü?

Sosyal adalet, eşit koşul değil, eşit fırsat demektir. Bu nedenle ALES gibi sınavlarda tek tip değerlendirme, farklı yaşam koşullarını görmezden gelir.

ABD, Kanada ve Avrupa’daki yükseköğretim modellerine baktığımızda, sadece test puanına değil, adayın deneyimine, araştırma ilgisine, gönüllü faaliyetlerine de önem verildiğini görüyoruz.

Türkiye’de ise sistem, hâlâ test skorlarına aşırı bağımlı. Bu durum, çeşitliliği sınırlıyor. Kırsal bölgelerden gelen, engelli bireyler veya dezavantajlı topluluklardan adaylar için ALES barajı, bir “engel”e dönüşüyor.

Örneğin, Boğaziçi Üniversitesi’nin 2023 analizinde, dezavantajlı bölgelerden gelen başvuru sahiplerinin sadece yüzde 12’si ALES taban puanını geçebilmiş. Bu da eğitimde sosyal adaletin sınav puanıyla ölçülemeyeceğini açıkça gösteriyor.

Çeşitlilik boyutu: Farklılık akademinin gücüdür

Yüksek lisans sadece “yüksek puanlı bireylerin” yeri değildir; farklı bakış açıları, farklı geçmişler akademik yaratıcılığı besler. Ancak puan odaklı sistem, farklı düşünenleri dışarıda bırakma eğilimindedir.

Toplumsal çeşitlilik — cinsiyet, bölge, dil, engellilik durumu veya ekonomik geçmiş — akademinin gelişimi için bir zenginliktir. Bilimsel üretim, homojen değil, heterojen gruplarda büyür.

Ancak ALES puanına indirgenen bir sistem, bu zenginliği daraltır.

Bilimsel bakış: Sayılarla adalet ölçülür mü?

Eğitim sosyolojisi alanında yapılan çalışmalar (örneğin Bourdieu, 1997) gösteriyor ki “kültürel sermaye” farkı, sınav başarısının en güçlü belirleyicisidir. Yani kimlik, çevre, dil ve yaşam biçimi, sınavdaki puanı doğrudan etkiler.

ALES de bundan muaf değil. Sınav, eşitliği hedefler ama kültürel kodların adil dağılımını hesaba katmaz. Bu yüzden “başarı” bazen bilgi değil, ait olunan sosyal sınıfın yansıması olur.

Yüksek lisans kapısını gerçekten bilime adanmış bireylere açmak istiyorsak, sadece ALES puanını değil, bağlamı da değerlendirmeliyiz.

Forumdaşlar, siz ne düşünüyorsunuz?

- Sizce ALES puanı tek belirleyici olmaya devam etmeli mi?

- Kadın ve erkek adayların bu süreçteki farklı zorluklarını nasıl dengeleyebiliriz?

- Kırsal bölgelerdeki öğrenciler için eşitlik sağlanabilir mi, yoksa ALES doğası gereği seçici mi olmalı?

- “Eşitlik” mi önemli, yoksa “liyakat” mi? İkisi gerçekten çatışıyor mu?

- Akademide çeşitliliği artırmak için sınav dışında hangi ölçütler devreye sokulmalı?

Sonuç: Puan değil, potansiyel ölçülsün

“Yüksek lisansta ALES puanı kaç olmalı?” sorusu, aslında “kimin sesi duyulmalı?” sorusudur. Bilim, sadece zekânın değil, yaşam deneyiminin de ürünüdür.

Erkeklerin analitik, çözüm odaklı yaklaşımı sistemin verimliliğini artırabilir; kadınların empatik, toplumsal duyarlılığı ise sistemin vicdanını korur.

Gerçek adalet, bu iki bakışın kesiştiği yerde doğar.

Belki de asıl cevap şu: ALES puanı yüksek olmalı, evet — ama toplumsal adalet ondan da yüksek olmalı.